TAVSİYE - ÖĞÜT

*
 (Birisi. kendisine öğüt vermesini isteyince buyurdular ki:)
Amelsiz âhireti dileyenlerden, olmayacak ümitler besleyip töv-
be etmeyi isteyenlerden olma. Hani kişi vardır, dünyâda zâhitlerin
sözlerini söyler, dünyâya rağbet edenlerin işlerini işler. Dünyânın
malından mülkünden verilse doymaz; verilmese kanmaz. Verilenin
şükründen âciz olur; verilmeyenin fazlasını ister durur. Halkı kötü-
lükten men eder, fakat kendisi kötülükten kaçınmaz; emreder, kendi-
si emre uymaz. Temiz kişileri sever, işlediklerini işlemez. Suçluları
sevmez, oysa ki onlardan biridir o. Günahlarının çokluğundan ölüm-
den çekinir, ürker; ölümden kendisini ürküten şeyi yapmakta ısrâr
eder. Hastalanırsa pişmanlığa düşer; iyileşirse pişmanlığı unutur gider.
Âfiyet buldu, nîmet elde etti mi mağrur olur; belâya uğradı mı ümi-
dini keser, perişanlığa sataşır. Belâya düşerse âciz olur, duâya koyu-
lur; ferahlığa erişirse kendine güvenir, aczini unutur, zannına,
uyar, aldanır; gerçek bildiğine kanmaz, kalakalır. Kendi suçundan az suç
işleyenin âkıbetinden korkar; kendisineyse yaptığı iyilikten fazlasını
ister umar. Kimseye ihtiyacı olmazsa böbürlenir, fitnelere kanılır;
ihtiyâca düşünce ümit keser, yayılır. Kulluk ederse gevşek davranır;
isteğe, özleme kapılırsa isyânı öne alır, peşinden gider; tövbeyi ge-
riye atar; bir mihnete oğrarsa da din hükümlerinden dışarı çıkar.
Başkalarına ibretler gösterir; örnekler getirir, kendisi ibret
almaz. Öğüt verir de verir, kendisi öğüt tutmaz. Sözle kılavuzluk eder, amel-
deyse herkesten geri kalır. Geçici nimeti elde etmekte
ileridir; kalacak nîmetleri elde etmekte geri. Suçu, isyânı ganîmet sayar,
ganimeti ziyâ sanır. Ölümden korkar, ama fırsatı yitirir gider. Başka-
sının az suçunu kendi yaptığı suça nisbetle çok görür; başkalarının
az gördüğü kulluğu kendi kulluğuna nisbetle az bulur. İnsanları kı-
nar durur, kendisineyse dalkavuklukta bulunur. Zenginlerle oyuna
dalmak, onca yoksullarla Allâh'ı anmaktan daha sevimlidir. Kendi-
since başkaları aleyhine hükmeder; başkalarının iyiliğine bakıp ken-
di kötülüğünü görerek kendisini mahkum etmez. Başkalarını doğru
yola sevketmeye uğraşır; nefsiniyse azgınlığa atmaya savaşır. Ona
itâat edilir; oysa isyân eder. Ona vefâ gösterilir; o vefâ etmez.
Allâh için Allâh yolunda korkmaz da halktan korkar, çekinir; fakat
hakla muâmelede Allâh'tan korkmaz, korku nedir, aklına bile getirmez.yeni