mico_minik.gif (910 bytes)




                                              - 2 -
D
evenin mucizeliği ile ilgili olarak şunu söylemek mümkündür: Diğer toplumlarda olduğu gibi Semud toplumuna da mucize gönderilirken toplumun ilgi alanına giren bir konu tercih edilmiştir. Salih Peygamberin içinde bulunduğu toplumda suyun az oluşu nedeniyle susuzluğa dayanıklı bir hayvan olan deve mucize olarak gönderilmiş ve gelince de toplumun doğal kaynaklarının kullanım haklarının yarıya indirilmesi gündeme gelmiştir. O deve, toplumda etkin olan insanların, diğer insanların haklarına ve fakirlerin kamusal alandaki haklarına saygı duymaları gerektiğini sembolize etmektedir.
(10)

Allah'ın devesi, Semud toplumunun doğal kaynakları müstekbirlere, toplumun ileri gelenlerine ve dokuz çetenin kullanımına hasretme anlayışını sorgulamayı gündeme getirmiştir diyebiliriz. Onların, insanların bir kısmını zayıf bıraktıklarını, ihtiyaç sahibi olanlara yardım etmediklerini, adalet arayışı ve adil bölüşüm amacını gütmediklerini dikkate aldığımızda devenin onlarda bir sorgulama süreci başlatma maksadıyla gönderildiğini söyleyebiliriz. Önceden tamamını kullandıkları suyun artık yarısını kullanmaya başlamaları onlara adil davranmaları gerektiğini hatırlatmış olmalıdır. Zaten kendisine mucize bir deve verilen Hz. Salih'in yanında yer alan mustazaflar, iman ederek bu sorgulama sürecini başlattıklarını göstermişlerdir.
Bu mucizenin bir yönü de onları düzeltme amaçlı bir azap niteliği taşımasıdır. Artık istedikleri mucize nedeniyle dünyada azaba uğramakta ve doğal kaynakları eskiden olduğu kadar rahat kullanamamaktadırlar.


Kur'an, düzeltme amaçlı azapla, düzeltmenin mümkün olmadığı ve yola getirilemeyecek kadar sapık olan bir toplumu helak etmeyi amaçlayan azap arasındaki farkı şöyle belirtir: "Doğrusu biz onları azapla yakalamıştık da, onlar yine de Rablerine boyun eğmemişlerdi. Zaten onlar Allah'a yalvarmazlar. Nihayet üzerlerine şiddetli bir azap kapısı açtığımız zaman da hemen ümitsizliğe düşüp donakaldılar..."
(11) Allah onları üzüntü ve sıkıntı şartları yaratarak denemiş, ancak bu onların peygamberlere ve onların öğretilerine karşı gelme konusundaki tavırlarında herhangi bir değişiklik doğurmamıştır. Onlar küfürlerinde ve yanlış yollarında direnmişler, herhangi bir tevazu duygusu ya da Allah korkusu taşıdıklarına dair bir işaret gösterememişler, sonunda helak başlarına çökmüştür.

Yukarıda gördük ki Kur'an, güçlü bir manevi inançla, bunun mantıksal sonucu olan, ahlaki sınırlamaların gözetilmesi gibi dengeleyici bir güç var olmadığı sürece, çok fazla doygunluğun (bolluğun) sonucu olan kendi kendini aldatma ve ahlaki bozukluğa karşı ısrarla halkı uyarmaktadır. Görüldüğü gibi ilahi davete isyan eden toplumlar tehdit edildikleri sünnetullah gereği yok edilmezden önce zorluklar, sıkıntılar, kıtlıklar, hastalıklar, yoksulluklar ve birçok musibetler ile uyarılmaktadırlar.

3. Devenin Kesilmesi
Salih peygamber toplumuna vaaz etti. Fakirlerin haklarını sembolize eden güzel bir dişi deveyi alamet olarak onlara sundu. Onların karşısına çıkarken bir düşman veya bir zorba vasfıyla değil, bir uyarıcı-kurtarıcı vasfıyla çıktı ve onları Allah'ın azabıyla korkuttu.
(12) Fakat onlar deveyi kestiler. Dehşetli bir sese eşlik eden bir depremle yok edildiler. (13) Araf suresinin 77. ayetinde belirtildiği üzere 'akara' fiili, boğazlamadan önce kaçmasın diye hayvanın 'bacaklarını kırmak, diz eklemlerini kesmek, koparmak' anlamına geliyor. Bu hunhar adet İslam öncesi Arapları arasında oldukça yaygındı, İşte bu yüzden olacak ki 'akara' fiili zaman içinde, 'hunharca boğazlama'nın eş anlamlısı haline gelmiştir.

Deveyi bir kişi kesiyor
(14) fakat o, en cesurları olduğu için bu işi yapıyor. Toplumun diğer üyeleri de ona gıpta ile bakıyorlar. (15) Bunun içindir ki Araf suresinde kesip devirdiler denilmektedir. Bu ifade onların bu kişiyi halk kahramanı olarak gördüğünü, onun eylemini benimsediklerini ve bunun toplumsal suç olduğunu gösterir.

Toplumsal ıslahat çabalarında "toplumun kültürünü, değişmezlerini" hakim kılmak tarzındaki söylemler kullanılarak suçu sadece yöneticilerde görmek doğru bir tavır değildir. Çünkü yaşanan din yıpranır ve zamanla ıslaha ihtiyaç duyar. Hedef yaşanan dini değil Kur'an'ın gösterdiği bir toplum tesis etmek olmalıdır. Islahat çabaları sadece iktidarı amaçlamamalıdır. Halkın tepeden inmeci bir tarzda düzeltilebileceği anlayışı mekanik bir bakış açısıdır ve özünde baskıcıdır.


Devenin kesilmesi karşısında Salih ve inananlar bu kafirlere karşı niçin savaşmamışlardır diye düşünülebilir. Allah Teala buyuruyor ki: "İçinizden sabreden yirmi kişi onlardan iki yüz kişiyi yener. Sizin iki yüz kişiniz, inkar edenlerin bin kişisini yener çünkü onlar anlayışsız bir topluluktur. Şimdi Allah yükünüzü hafifletti, zira içinizde zaaf olduğunu biliyordu. (Şu durumda) sabırlı yüz kişiniz onlardan ikiyüz kişiyi sizin bin kişiniz Allah'ın izniyle ikibin kişiyi yener. Allah sabredenlerle beraberdir."
(16) Bu ayetten anlıyoruz ki, nitelik her şey değildir. Zaferin kazanılması için yeter sebep değildir. Ayet, alttan alta nitelik ile niceliğin kendi limitleri içindeki dengesinden söz etmektedir. Burada sayının anlam ve önemi üstüne tartışılabilir ama tartışılmayacak bir şey varsa o da nitelik ile nicelik arasındaki dengedir. Nitelik azaldıkça nicelik artmaktadır. Allah'ın "içinizden" hitabına mazhar olan ümmet ya da toplumun ulaştığı zafer veya galibiyet, bireyin sebatıyla yahut bireyin nefisinde olanı değiştirmesiyle tamamlanmış olmuyor. (17) Maksimum ya da minimum, belli sayıda kişinin sebatı elbette gereklidir. Dolayısıyla Allah'ın ayetlerine, peygamberine ve gönderdiği mucizesine karşı savaş açan Semud toplumu ile Salih peygamber ve inananların sıcak savaşa girmemeleri bu nedenden ötürüdür. İnananların az sayıda olmaları nedeniyle Allah'ın yardımı yetişmiş ve inananların düşmanları yok edilmişledir.

Sonuç
Görüldüğü gibi mucize iman etmek isteyenler için bir şey ifade etse de inkarcıların hidayete ermeleri için -istisnalar hariç- yeterli olmamaktadır. Mucize isteyen toplumlar bunu inanmak için değil, peygamberleri yalancı çıkarmak, onları toplum önünde aciz kılarak, mesajın etkisini kırmak için bu şekilde bir talepte bulunurlar. Günümüzde de gerek baskılarla gerekse medyatik patırtılarla bir mucize olan Kur'an-ı Kerim'in muhtevasını etkisiz hale getirme çabalarına karşı, vahyin yol göstericiliğinde tavır alınmalı ve hakkın batıl üzerine galebe çalması için mücadele edilmelidir. Allah'ın yardımı ancak böyle elde edilebilir.
----------------------------------------------------------
1 - el-Eşkar, Muhammed Süleyman, Ef'alü'r-Resul, Kuveyt, Mektebet-ul Menar'il- İslamiye, 1978, 253
2 - Kamer 54/2
3 - Maide 5/110
4 - Enam 6/7
5 - Hicr 15/15
6 - Kamer 54/27
7 - en-Neccar, Abduvvahhab, Kasas-ül Enbiya, Kahire, ts., el-Mektebet-üt Daru't Turas, ts., 82; Razi, Tefsir-i Kebir, 11 cilt, 2 bs., Beyrut, Darû İhyaî Turâs'il Arab, 1997, V, 306
8 - Razi, a.g.e., X, 315
9 - a.g.e., X, 310
10- Ali, Yusuf, The Holy Quran, 14. bs., USA, Aman Corp. Yay., 1983,., 531
11- Müminun 23/76-77
12- Hud 11/64
13- Ali, a.g.e., 1596
14- Şems 91/14
15- Ali, a.g.e., 1744
16- Enfal 8/65-66
17- Said, Cevdet, Bireysel ve Toplumsal Değişimin Yasaları, Çev: İlhan Kutluer, 3 bs., İst., İnsan Yay., 1994, 36

mkayacan@hay.net.tr





murat_cubuk_kose_sol_alt.gif (842 bytes) murat_cubuk_kose_sag_alt.gif (843 bytes)